Neden Oy kullanıyoruz ve neden insanların bizi yönetmesine
izin veriyoruz? Bu soruya belki milyonlarca kez cevap verilmiş tartışılmış ve
belli bir düzene belli yerde oturtulmuştur. Ancak görüyoruz ki siyasetçi
seçmenden oy alabilmek için onlara onlardan biriymiş algısı yansıtarak onlara
yapacaklarını vaad ediyor. Madem bize hizmet edecek bir grup örgütlü insan
topluluğu bize fayda sağlayacak neden bizden oy alabilmek için 40 takla atıp
iktidara gelmeye çalışıyor. Gerçekten iktidarda olmayı hak eden birisi ve
toplumun çıkarını isteyen kişiler neden iktidar olmak için şekilden şekile
girer ki? Bütün Hollywood filmlerinde de görmüyor muyuz Kral olmak istemeyen
kral olursa oraya huzur, refah, mutluluk geliyor. Neden hala iktidarda olmak
için kendini paralayan bir dil kullanılıyor? Bir grup örgütlü insan bir toplumu
yönetmek ve o toplumun çıkarlarını istiyorsa ve bu isteklerinde samimi ise
neden böyle bir yol izlemektedir. 2000 yıllık ve son 200 yıllık demokrasi
tarihini ikiye ayırmak yerine bir incelersek neden benim çıkarımı isteyen bana
hizmet etmesi gereken bir güruh beni yönetmek için neden bu kadar çaba harcar?
Yoksa iktidar da olmak isteme sebepleri topluma hizmet etmek değil kendi
çıkarlarını toplumunun çıkarlarından üstün görüp iktidara geldiğinde kendi nefsini
doyurmak değil midir? Belki de siyasetin dili artık Dünya`da değişmelidir. Hem
sana hizmet edeceğim hem seni zenginleştireceğim hem de beni seçmen için sana
her şeyi vereceğim ve cebimdeki paraları uyandığımda aldığım enerjiyi sana
harcayacağım. Gerçekten bir topluluğu seven ve bu toplumun ilerisini gitmek
isteyen kimseler bunları neden yaparlar? Evet Milliyetçi olabilir ve vaktini
paranı ömrünü bu toplumu iyileştirmek için harcayabilirsin fakat tam tersi
olsaydı nasıl olurdu belki gerçekten bizi yönetmesi gereken siyasetçiler bizi
yönetiyor olmaz mıydı? İnsan nefsi zaten iktidara gelince kendi benliğini
doyuruyor ve sizin hayatınızın geleceği hakkında söz sahip olması onun için
yeterli bir ödül olarak da düşünebilirsiniz Fakat bu insanlar nefislerini doyurmak
için iktidar olmak istiyorsa bir süre sonra manevi nefsini doyurduktan sonra
maddi ihtiyaçlarının ötesinde kendi çıkarlarını isterse? İsterse mi? Zaten bu
zamana kadar yaptıkları hep aynısı değil mi toplumu yönetip daha fazla güç ve
daha fazla zenginlik istiyorlar. Ya filozoflar kral ya da krallar filozof
olmalı sözü aslında bu tezi fazlasıyla savunduğunu söyleyebilirim. İnsanlar var
olduklarından beri kendilerini yönetecek birilerine ihtiyaç duymuşlardır. Diğer
memelilerden farkımız olarak örgütlü bir yapıda oluşumuz ve tanımadığımız
insanlarla bile ticari ilişkiler kurarak güvenmemiz diğer bütün hayvanlardan
farkımızı ortaya koyuyor. Ancak toplum olarak insanlık kendilerini yöneten
insanları seçmekte ve sınırlandırmakta çok zayıf kalıyor. Denge mekanizmasını
bir şekilde tam olarak kurulsa da demokrasi sadece bu mudur? Kusurlu bir
demokrasi gerçekten demokrasi midir? Halkın kendini yönetmesi o toplumun tam
anlamıyla çıkarı olarak anlatılabilir mi? Bu ne kadar doğrudur? Eğitimsiz bir
topluma demokrasi fikri diğer refah devletlerinde yeşeren diğer fikirler kadar
ne kadar mantıklıdır? Toplumumuz genel olarak kendilerini yönetecek bir baba
otoriter bir devlet aramaktadır. Bu düşüncenin temelince yatan dinimiz ve
geleneklerimiz gösteriyor ki bazı konularda fikri olarak değişmedikçe toplumun
refahı yükselmeyecektir. Bazıları gelecek gerçekten bir şeyleri değiştirmek
isteyecek belki bugünü dünden ileri götürecek fakat toplumun ihtiyaç reçetesi
ve Dünya`dan haberi olmayışı yine bizi o düne götürecektir. Bugünde görüyoruz
ki iktidar her şekilde kötü yönetimine rağmen belli bir oy yüzdesine sahip ve
her şeye rağmen hala en önemli iktidar adayı. Çünkü toplum olarak
belirlediğimiz ve atalarımızdan kalan bir şükür anlayışına sahibiz. Toplum
olarak varlıklarımızı kazandıktan sonra hakkaniyet boyutunu unutuyor olayları
tek bir açıdan gözlemliyoruz. Görüyoruz ki iktidar kanadı bizden önce buzdolabı
araba yoktu gibi söylemler bulunuyor bazıları bu sözleri taşlarken bazıları ise
bu söylemi haklı bulabiliyor. Sebebi ise toplumun değişen ve gelişen dünya da
basit iktisat teoremleri bilmemesi ve devletin bu teoremleri halkın bilmesini
istememesidir. Devlet neden istesin ki arz talep dengesinde oluşan değişimin
arzın artması teknolojinin gelişmesi bir buzdolabı için 10 kişi çalışırken
artık sadece bir robot ile üretilip üretim maliyetinin düşmesi neticesinde
fiyatların bu ölçekte düşmesi ve arzın fazla oluşmasıyla ürün fazlalığının
topluma yayılması sonucundan yıllar içerisinde yatay düzleminde yada yükselip
belli bir zaman grafiğinde daha sonra düşmesine rağmen bu yatay düzlemin devam
etmesi ancak ürün fazlalığıyla kendinin zenginliğinin arttığını düşünmesi
normaldir. Ancak kabullenebilir bir bakış açısı değildir. 20 yıl önce ki 50 yıl
önceki Türkiye ile bu zamanı kıyaslayanların genel ölçek değerlendirmesindeki
dar bakış açısı farklı parametlerle toplumun zenginleştiğini ya da
fakirleştiğini bakamaması olarak görüyorum. Toplum olarak yaşanan arz fazlasını
kendinin zenginleştiğini ülkesinin ileriye gittiğini düşünmesine yol açıyor.
Ancak eğitimli bir halk aslında olaya bakması gerektiği farklı pencereler
olduğunu bilir. Nasıl 200 yıl önce araba yoktu bunu bir gruba kişiye veya
partiye bağlamak bunu sanki onlar üretmiş gibi anlatmak inanmak ya da inanmak
istemek toplumsal olarak bir hastalık olabilir mi? Aslında toplumun iktidarı
sevmesini ve aşık olmasını anlayabiliyorum. Toplum, Batı medeniyetinin
başarısının çalışmak okumak ve araştırmak olduğunu sözle söylemese de içten içe
biliyor. Bu zamana kadar kendini geliştirmemiş Edirne sınır kapısından çıksa
yapabileceği tek işi olmayan bu bireyler bu vasat toplum anlayışı elbettir ki
iktidarı yönetenler ile aynıdır. Neden daha fazlasını istesinler ki zaten
isteyenler nankör, vatan haini veya ateist güruhdur. Bu zamana kadar katma değerli
bir mal üretmemiş zihnini sadece hayatta kalmak için kullanmış bir kişi de
farkında ki yaşadığı sunni zenginliği hak etmedi ve bu yüzden yönetildiği
insanlara gıpta ile bakıyor onlardan vazgeçemiyor. Yaratmadığı zenginliğin
meyvelerini yiyen ve gelecek nesile borç geçmiş nesilin mirasını yiyen bu
anlayış tabiki de böyle bir iktidar ile kol kola yürümesi her koşula rağmen onu
savunması normaldir. Cumhuriyetten bu yana yapılan emek emek üretilen paraları
kurulan fabrikaları açılan okulları okutulan öğrencileri hatırlamak onun için
hiçbir zaman işine gelmeyecektir. Ama toplumun asıl sorunu aslında ömrünün 20
senelik olmadığıdır. Bu tarz yönetimlerde halk-iktidar iyi geçinebilir ancak
bir süre sonra borç alacak adam dost devlet ve satılacak fabrika kalmadığında
halk devleti suçlayacaktır. Devlet, size bu zamana kadar iyi veya kötü şekilde
bakmışken hangi hakla onları suçlarsınız? Şuan düşmanınız aslında bir kapı
komşunuz olan muhalif insanlar yapma etme böyle yönetim olmaz tek başına bir
insan karar alamaz demesine rağmen sen gidip desteklemedin mi? Nasıl olurd da
bu siyasetçiler bütün suçu iktidara atabilir. Sonuç olarak iktidar seçmenlerin
oylarıyla gelip bunca yıldır iktidar da kalmadı mı? Siz halk size soruyorum
nasıl oluyor da bütün suçu iktidara atıyorsunuz? Onun dediği kare ekranları
esir alıp komşunuzu size düşman eden kardeşi kardeşe kırdıran iktidara sırf
cebinde para var diye inanıp herkesi hain ilan ettiğinde hop o benim komşum,
akrabam o hain değildir demek yerine reis diyorsa doğrudur demediniz mi? Nasıl
oluyor da bütün suç siyasal gücü elinde bulunduranlarda oluyor? Bu toplumu
kutuplaştıran ve birbirmizle adeta kavga edecek seviyeye getirmesine siz izin
vermediniz mi? Bu kadar tehlikeli bir dil kullanılması sonucu olanların
farkında mısın? Kendini dindar muhafazakar olarak aktaran halk, inandığın dini
unutmuş artık paravan bir dine inandığının farkında mısın? Yoksa inancında
samimi mi değilsin? Bunca yolsuzluk olurken suçsuz insanlar hapishanelere
atılırken, Soma da 301 işçinin bile tazminatı ödemeyen 15 Temmuz sürecini
sadece FETÖ terör örgütüne atıp kendilerinin hiçbir suçu yokmuş gibi
anlatmasına sen inanmadın mı? İnandığın dini mi unuttun dinden mi çıktın?
Çalıyor ama çalışıyor, ondan iyisi yok, o hep en iyisi bilir diye diye hep
kendini güvenli bölge de tutmadın mı? Korkularından beslenen adeta evlilikte
takılan altınları kumarda orda burda batıran itibardan tasarruf olmaz
açıklamalarıyla aç yetim çocukların paralarını sırf kendi ihtişamları için
harcarken hiç sesini çıkardın mı? Senin
peygamberin değil mi devletin parasını çalan kişinin cenaze namazını
kıldırmayan?
Hz. Muhammed şöyle buyurur:
"Rüşveti alana, verene ve aracı olana Allah lâ'net etsin. Allah'ın lâ'neti
özellikle cemiyet haklarını çiğnemek; muhakemede haklıyı mağdur etmek için rüşveti
veren ve alanlar üzerine olsun. Çok iyi biliniz ki rüşveti alan da veren de
Cehennem'dedir."
Ebu Hüreyre'nin ravi olduğu bir hadise göre
"Resulullah, hükümde rüşvet alan
ve rüşvet veren ve aracılık eden kimseyi lanetlemiştir." (Tirmizi, Ahkam
9, (1336)) Bir başka hadise göreyse rüşvet alan hırsızlık yapmış demektir. Muaz
İbnu Cebel şöyle anlatıyor: "Resulullah (sav) beni Yemen'e göndermişti.
(Hareket edip) yürüdüğüm zaman arkamdan birini göndererek geri çağırdı. (Yanına
varınca): "Sana niye adam gönderip (geri çağırdığımı) biliyor musun?"
buyurdular ve ilave ettiler: "Benim iznim olmadan hiçbir şey almayacaksın.
Zira bu gulüldür (hırsızlık). Kim gulül yaparsa, aldığı şeyle kıyamet günü
(Allah'ın huzuruna gelir). İşte bu (hususu tenbih etmek için) seni çağırdım,
artık işine gidebilirsin." (Tirmizi, Ahkam 8, (1335)
Siz hangi dindensiniz? Neye inanır neye göre oruç
tutarsınız? Cehennem ile lanetlenmiş insanların günahlarını başkası olsa o da
yapar diyerek hüküm vermek, başka insanları bu ithamda bulunmak kul hakkı
değilde nedir?
Hazret-i Ömer -radiyallahu
anh-den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
"Hayber savaşının vukû bulduğu gün Resulullah -sallallahu
aleyhi ve sellem-in ashâbından birkaç kişi gelerek 'Filân şehit,
filân şehittir!..' dediler. Nihayet bir kişinin yanına vararak 'Bu da
şehittir!' dediler. Bunun üzerine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"Hayır! Ben onu aşırdığı
bir hırka yahut yağmurluktan dolayı cehennemde gördüm." buyurdu. Sonra da:
"Ey Hattab oğlu! Git de: 'Cennete müminlerden başkası
giremez.' diye topluluğun içinde nidâ et!'
buyurdu. Ben de çıktım ve:
'Dikkat! Cennete müminlerden
başkası giremez!' diye nidâ ettim." (Müslim: 114)
Hz. Muhammed Huneyn savaşında
ganimet malı bir deveden aldığı tüy parçasına işaret ederek: “Ey insanlar! Bu
tüy de sizin devlet malınızdan bir tüydür… Ganimet malına ihanet, ehline karşı
kıyamette utanç sebebidir, ateştir” demiştir.
İslam
Hukuku'nda sayısız delille kamu malına riayetsizlik yasaklanmış, kamu malının
zimmete geçirilmesi veya çalınması en büyük suçlardan sayılmıştır. Öyle ki
herhangi bir kimsenin kamuya ait olan hayvanı zayıf düşürüp de öyle geri
verecek şekilde binmesi dahi helâl değildir.
Devletin bir hırkasını çalana, Allah kapılarını kapatır
Cehennem azabıyla tanıştırırken sen nasıl oldu da milyonların hakkı olan
paraları hortumlayanlara göz yumdun?
Sabah akşam çalışıp bir yerlere gelmek isteyen evlenmek
çoluk çocuk sahibi olmak isteyen insanların emeklerini tanıdıklarıyla dolduran
kendi ailesini milletinin çocuklarından üstün gören bir güruh ile nasıl beraber
oldun? Nasıl hala berabersin?
Gün geldi çattı, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek
kendi iyi günlerinden dolayı bütün haksızlıklara göz yumdun sustun oturdun ses
çıkarmadın.
Tek suçu bu memlekete hayırlı bir evlat olmak isteyen askeri
okulda olanları sırf 15 Temmuz gecesi koğuşunda yattığı için komutanın
dediklerini yaptıkları için hapislere atanlara göz yummadın mı? Belki o evlat
senin evladın değildi. Ama başkasının bir evladı değil miydi? Sen susmadın mı?
Sen o hep en iyisini bilir diyerek hep başını öne eğmedin mi?
İKTİDAR SUÇLU diyerek
kaçmak kendi hatalarını göz yummak haksızlığa dur demek yerine suspus olmak
seni nasıl birisi yapar hiç düşündün mü?
Biliyorum hep öyle yetiştin evinde bir baba babanın başında
bir baba vardı. Ona güvenirsem o beni korur kollar dedin. Ama korumadı. Kendi
çıkarlarını senin çıkarlarının üstünde tuttu. Çünkü senin baban evinde oturur,
senin karnın aç mı tok mu diye düşünür. Tek baban o babadır. Yıllardır kanımıza
işlenen bu devlet baba figürü bugün de görüyoruz ki parasını kumar da yiyen
karısını döven çoluğuna çocuğuna bir karış toprak bırakmadan babasının parasını
hiç eden bir basit adamın teki.
Bu yüzdendir ki kendine gel; Babanı sorgula, gerekirse karşı
çık, Güven ama şüphe duy.
Çünkü size emirler yağdıran babanız bile olsa bilin ki kimse
sorgulanmaz değildir!
0 Yorumlar