Siyasette Yeni Düzen Arayışları -2020 Siyasi eğilim -Siyasetçi-Seçmen ilişkisi Suçlu İktidar mı Halk mı?

 


Neden Oy kullanıyoruz ve neden insanların bizi yönetmesine izin veriyoruz? Bu soruya belki milyonlarca kez cevap verilmiş tartışılmış ve belli bir düzene belli yerde oturtulmuştur. Ancak görüyoruz ki siyasetçi seçmenden oy alabilmek için onlara onlardan biriymiş algısı yansıtarak onlara yapacaklarını vaad ediyor. Madem bize hizmet edecek bir grup örgütlü insan topluluğu bize fayda sağlayacak neden bizden oy alabilmek için 40 takla atıp iktidara gelmeye çalışıyor. Gerçekten iktidarda olmayı hak eden birisi ve toplumun çıkarını isteyen kişiler neden iktidar olmak için şekilden şekile girer ki? Bütün Hollywood filmlerinde de görmüyor muyuz Kral olmak istemeyen kral olursa oraya huzur, refah, mutluluk geliyor. Neden hala iktidarda olmak için kendini paralayan bir dil kullanılıyor? Bir grup örgütlü insan bir toplumu yönetmek ve o toplumun çıkarlarını istiyorsa ve bu isteklerinde samimi ise neden böyle bir yol izlemektedir. 2000 yıllık ve son 200 yıllık demokrasi tarihini ikiye ayırmak yerine bir incelersek neden benim çıkarımı isteyen bana hizmet etmesi gereken bir güruh beni yönetmek için neden bu kadar çaba harcar? Yoksa iktidar da olmak isteme sebepleri topluma hizmet etmek değil kendi çıkarlarını toplumunun çıkarlarından üstün görüp iktidara geldiğinde kendi nefsini doyurmak değil midir? Belki de siyasetin dili artık Dünya`da değişmelidir. Hem sana hizmet edeceğim hem seni zenginleştireceğim hem de beni seçmen için sana her şeyi vereceğim ve cebimdeki paraları uyandığımda aldığım enerjiyi sana harcayacağım. Gerçekten bir topluluğu seven ve bu toplumun ilerisini gitmek isteyen kimseler bunları neden yaparlar? Evet Milliyetçi olabilir ve vaktini paranı ömrünü bu toplumu iyileştirmek için harcayabilirsin fakat tam tersi olsaydı nasıl olurdu belki gerçekten bizi yönetmesi gereken siyasetçiler bizi yönetiyor olmaz mıydı? İnsan nefsi zaten iktidara gelince kendi benliğini doyuruyor ve sizin hayatınızın geleceği hakkında söz sahip olması onun için yeterli bir ödül olarak da düşünebilirsiniz Fakat bu insanlar nefislerini doyurmak için iktidar olmak istiyorsa bir süre sonra manevi nefsini doyurduktan sonra maddi ihtiyaçlarının ötesinde kendi çıkarlarını isterse? İsterse mi? Zaten bu zamana kadar yaptıkları hep aynısı değil mi toplumu yönetip daha fazla güç ve daha fazla zenginlik istiyorlar. Ya filozoflar kral ya da krallar filozof olmalı sözü aslında bu tezi fazlasıyla savunduğunu söyleyebilirim. İnsanlar var olduklarından beri kendilerini yönetecek birilerine ihtiyaç duymuşlardır. Diğer memelilerden farkımız olarak örgütlü bir yapıda oluşumuz ve tanımadığımız insanlarla bile ticari ilişkiler kurarak güvenmemiz diğer bütün hayvanlardan farkımızı ortaya koyuyor. Ancak toplum olarak insanlık kendilerini yöneten insanları seçmekte ve sınırlandırmakta çok zayıf kalıyor. Denge mekanizmasını bir şekilde tam olarak kurulsa da demokrasi sadece bu mudur? Kusurlu bir demokrasi gerçekten demokrasi midir? Halkın kendini yönetmesi o toplumun tam anlamıyla çıkarı olarak anlatılabilir mi? Bu ne kadar doğrudur? Eğitimsiz bir topluma demokrasi fikri diğer refah devletlerinde yeşeren diğer fikirler kadar ne kadar mantıklıdır? Toplumumuz genel olarak kendilerini yönetecek bir baba otoriter bir devlet aramaktadır. Bu düşüncenin temelince yatan dinimiz ve geleneklerimiz gösteriyor ki bazı konularda fikri olarak değişmedikçe toplumun refahı yükselmeyecektir. Bazıları gelecek gerçekten bir şeyleri değiştirmek isteyecek belki bugünü dünden ileri götürecek fakat toplumun ihtiyaç reçetesi ve Dünya`dan haberi olmayışı yine bizi o düne götürecektir. Bugünde görüyoruz ki iktidar her şekilde kötü yönetimine rağmen belli bir oy yüzdesine sahip ve her şeye rağmen hala en önemli iktidar adayı. Çünkü toplum olarak belirlediğimiz ve atalarımızdan kalan bir şükür anlayışına sahibiz. Toplum olarak varlıklarımızı kazandıktan sonra hakkaniyet boyutunu unutuyor olayları tek bir açıdan gözlemliyoruz. Görüyoruz ki iktidar kanadı bizden önce buzdolabı araba yoktu gibi söylemler bulunuyor bazıları bu sözleri taşlarken bazıları ise bu söylemi haklı bulabiliyor. Sebebi ise toplumun değişen ve gelişen dünya da basit iktisat teoremleri bilmemesi ve devletin bu teoremleri halkın bilmesini istememesidir. Devlet neden istesin ki arz talep dengesinde oluşan değişimin arzın artması teknolojinin gelişmesi bir buzdolabı için 10 kişi çalışırken artık sadece bir robot ile üretilip üretim maliyetinin düşmesi neticesinde fiyatların bu ölçekte düşmesi ve arzın fazla oluşmasıyla ürün fazlalığının topluma yayılması sonucundan yıllar içerisinde yatay düzleminde yada yükselip belli bir zaman grafiğinde daha sonra düşmesine rağmen bu yatay düzlemin devam etmesi ancak ürün fazlalığıyla kendinin zenginliğinin arttığını düşünmesi normaldir. Ancak kabullenebilir bir bakış açısı değildir. 20 yıl önce ki 50 yıl önceki Türkiye ile bu zamanı kıyaslayanların genel ölçek değerlendirmesindeki dar bakış açısı farklı parametlerle toplumun zenginleştiğini ya da fakirleştiğini bakamaması olarak görüyorum. Toplum olarak yaşanan arz fazlasını kendinin zenginleştiğini ülkesinin ileriye gittiğini düşünmesine yol açıyor. Ancak eğitimli bir halk aslında olaya bakması gerektiği farklı pencereler olduğunu bilir. Nasıl 200 yıl önce araba yoktu bunu bir gruba kişiye veya partiye bağlamak bunu sanki onlar üretmiş gibi anlatmak inanmak ya da inanmak istemek toplumsal olarak bir hastalık olabilir mi? Aslında toplumun iktidarı sevmesini ve aşık olmasını anlayabiliyorum. Toplum, Batı medeniyetinin başarısının çalışmak okumak ve araştırmak olduğunu sözle söylemese de içten içe biliyor. Bu zamana kadar kendini geliştirmemiş Edirne sınır kapısından çıksa yapabileceği tek işi olmayan bu bireyler bu vasat toplum anlayışı elbettir ki iktidarı yönetenler ile aynıdır. Neden daha fazlasını istesinler ki zaten isteyenler nankör, vatan haini veya ateist güruhdur. Bu zamana kadar katma değerli bir mal üretmemiş zihnini sadece hayatta kalmak için kullanmış bir kişi de farkında ki yaşadığı sunni zenginliği hak etmedi ve bu yüzden yönetildiği insanlara gıpta ile bakıyor onlardan vazgeçemiyor. Yaratmadığı zenginliğin meyvelerini yiyen ve gelecek nesile borç geçmiş nesilin mirasını yiyen bu anlayış tabiki de böyle bir iktidar ile kol kola yürümesi her koşula rağmen onu savunması normaldir. Cumhuriyetten bu yana yapılan emek emek üretilen paraları kurulan fabrikaları açılan okulları okutulan öğrencileri hatırlamak onun için hiçbir zaman işine gelmeyecektir. Ama toplumun asıl sorunu aslında ömrünün 20 senelik olmadığıdır. Bu tarz yönetimlerde halk-iktidar iyi geçinebilir ancak bir süre sonra borç alacak adam dost devlet ve satılacak fabrika kalmadığında halk devleti suçlayacaktır. Devlet, size bu zamana kadar iyi veya kötü şekilde bakmışken hangi hakla onları suçlarsınız? Şuan düşmanınız aslında bir kapı komşunuz olan muhalif insanlar yapma etme böyle yönetim olmaz tek başına bir insan karar alamaz demesine rağmen sen gidip desteklemedin mi? Nasıl olurd da bu siyasetçiler bütün suçu iktidara atabilir. Sonuç olarak iktidar seçmenlerin oylarıyla gelip bunca yıldır iktidar da kalmadı mı? Siz halk size soruyorum nasıl oluyor da bütün suçu iktidara atıyorsunuz? Onun dediği kare ekranları esir alıp komşunuzu size düşman eden kardeşi kardeşe kırdıran iktidara sırf cebinde para var diye inanıp herkesi hain ilan ettiğinde hop o benim komşum, akrabam o hain değildir demek yerine reis diyorsa doğrudur demediniz mi? Nasıl oluyor da bütün suç siyasal gücü elinde bulunduranlarda oluyor? Bu toplumu kutuplaştıran ve birbirmizle adeta kavga edecek seviyeye getirmesine siz izin vermediniz mi? Bu kadar tehlikeli bir dil kullanılması sonucu olanların farkında mısın? Kendini dindar muhafazakar olarak aktaran halk, inandığın dini unutmuş artık paravan bir dine inandığının farkında mısın? Yoksa inancında samimi mi değilsin? Bunca yolsuzluk olurken suçsuz insanlar hapishanelere atılırken, Soma da 301 işçinin bile tazminatı ödemeyen 15 Temmuz sürecini sadece FETÖ terör örgütüne atıp kendilerinin hiçbir suçu yokmuş gibi anlatmasına sen inanmadın mı? İnandığın dini mi unuttun dinden mi çıktın? Çalıyor ama çalışıyor, ondan iyisi yok, o hep en iyisi bilir diye diye hep kendini güvenli bölge de tutmadın mı? Korkularından beslenen adeta evlilikte takılan altınları kumarda orda burda batıran itibardan tasarruf olmaz açıklamalarıyla aç yetim çocukların paralarını sırf kendi ihtişamları için harcarken hiç sesini çıkardın mı?  Senin peygamberin değil mi devletin parasını çalan kişinin cenaze namazını kıldırmayan?

Hz. Muhammed şöyle buyurur: "Rüşveti alana, verene ve aracı olana Allah lâ'net etsin. Allah'ın lâ'neti özellikle cemiyet haklarını çiğne­mek; muhakemede haklıyı mağdur etmek için rüşveti ve­ren ve alanlar üzerine olsun. Çok iyi biliniz ki rüşveti alan da veren de Cehennem'dedir." 

Ebu Hüreyre'nin ravi olduğu bir hadise göre "Resulullah, hükümde rüşvet alan ve rüşvet veren ve aracılık eden kimseyi lanetlemiştir." (Tirmizi, Ahkam 9, (1336)) Bir başka hadise göreyse rüşvet alan hırsızlık yapmış demektir. Muaz İbnu Cebel şöyle anlatıyor: "Resulullah (sav) beni Yemen'e göndermişti. (Hareket edip) yürüdüğüm zaman arkamdan birini göndererek geri çağırdı. (Yanına varınca): "Sana niye adam gönderip (geri çağırdığımı) biliyor musun?" buyurdular ve ilave ettiler: "Benim iznim olmadan hiçbir şey almayacaksın. Zira bu gulüldür (hırsızlık). Kim gulül yaparsa, aldığı şeyle kıyamet günü (Allah'ın huzuruna gelir). İşte bu (hususu tenbih etmek için) seni çağırdım, artık işine gidebilirsin." (Tirmizi, Ahkam 8, (1335)

 

Siz hangi dindensiniz? Neye inanır neye göre oruç tutarsınız? Cehennem ile lanetlenmiş insanların günahlarını başkası olsa o da yapar diyerek hüküm vermek, başka insanları bu ithamda bulunmak kul hakkı değilde nedir?

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

"Hayber savaşının vukû bulduğu gün Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in ashâbından birkaç kişi gelerek 'Filân şehit, filân şehittir!..' dediler. Nihayet bir kişinin yanına vararak 'Bu da şehittir!' dediler. Bunun üzerine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

"Hayır! Ben onu aşırdığı bir hırka yahut yağmurluktan dolayı cehennemde gördüm." buyurdu. Sonra da:

"Ey Hattab oğlu! Git de: 'Cennete müminlerden başkası giremez.' diye topluluğun içinde nidâ et!' buyurdu. Ben de çıktım ve:

'Dikkat! Cennete müminlerden başkası giremez!' diye nidâ ettim." (Müslim: 114)

Hz. Muhammed Huneyn savaşında ganimet malı bir deveden aldığı tüy parçasına işaret ederek: “Ey insanlar! Bu tüy de sizin devlet malınızdan bir tüydür… Ganimet malına ihanet, ehline karşı kıyamette utanç sebebidir,  ateştir” demiştir.

İslam Hukuku'nda sayısız delille kamu malına riayetsizlik yasaklanmış, kamu malının zimmete geçirilmesi veya çalınması en büyük suçlardan sayılmıştır. Öyle ki herhangi bir kimsenin kamuya ait olan hayvanı zayıf düşürüp de öyle geri verecek şekilde binmesi dahi helâl değildir.

 

Devletin bir hırkasını çalana, Allah kapılarını kapatır Cehennem azabıyla tanıştırırken sen nasıl oldu da milyonların hakkı olan paraları hortumlayanlara göz yumdun?

Sabah akşam çalışıp bir yerlere gelmek isteyen evlenmek çoluk çocuk sahibi olmak isteyen insanların emeklerini tanıdıklarıyla dolduran kendi ailesini milletinin çocuklarından üstün gören bir güruh ile nasıl beraber oldun? Nasıl hala berabersin?

Gün geldi çattı, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek kendi iyi günlerinden dolayı bütün haksızlıklara göz yumdun sustun oturdun ses çıkarmadın.

Tek suçu bu memlekete hayırlı bir evlat olmak isteyen askeri okulda olanları sırf 15 Temmuz gecesi koğuşunda yattığı için komutanın dediklerini yaptıkları için hapislere atanlara göz yummadın mı? Belki o evlat senin evladın değildi. Ama başkasının bir evladı değil miydi? Sen susmadın mı? Sen o hep en iyisini bilir diyerek hep başını öne eğmedin mi?

İKTİDAR SUÇLU  diyerek kaçmak kendi hatalarını göz yummak haksızlığa dur demek yerine suspus olmak seni nasıl birisi yapar hiç düşündün mü?

 

Biliyorum hep öyle yetiştin evinde bir baba babanın başında bir baba vardı. Ona güvenirsem o beni korur kollar dedin. Ama korumadı. Kendi çıkarlarını senin çıkarlarının üstünde tuttu. Çünkü senin baban evinde oturur, senin karnın aç mı tok mu diye düşünür. Tek baban o babadır. Yıllardır kanımıza işlenen bu devlet baba figürü bugün de görüyoruz ki parasını kumar da yiyen karısını döven çoluğuna çocuğuna bir karış toprak bırakmadan babasının parasını hiç eden bir basit adamın teki.

Bu yüzdendir ki kendine gel; Babanı sorgula, gerekirse karşı çık, Güven ama şüphe duy.

Çünkü size emirler yağdıran babanız bile olsa bilin ki kimse sorgulanmaz değildir!

Yorum Gönder

0 Yorumlar